'SͶmürücü ve Zalimlerin Hepimizi Ateşe Attığı ve Yaktığı Gün'
2 Temmuz 1993, 29. Yılında Sivas Madımak Katliamı
Zulüm Ateşinin tutuşturulduğu gün!
2 Temmuz 1993
"Yak ulan yak" nidalarıyla alevlerin göğe yükseldiği tv’lerde canlı canlı izletilen diri diri 33 insanımızın katledildiği gün.
Madımak...
Aydın, muhalif düşünenlerin, semah dönenlerin diri diri yakıldıkları gün.
Madımak...
Bin yıllık fermanımıza devletin yeni bir katliam suçu daha eklediği gün.
Madımak...
Zulme karşı direnmeyi kendine rehber edinmiş Alevi halkın yakılarak gözdağı verildiği gün.
Yakıldı bedenler diri diri Sivas’ta.
Yaktı devlet semah dönenleri Sivas’ta.
Devlet, Sivas’ta gericileri-faşistleri kullanarak ateşi tutuşturdu. Direnen, hakkını arayan kim varsa baskıyla, zorla, katlederek, işkence yaparak, darağaçlarına çektikleri Pir Sultan'lar gibi susturmak istediler.
Sivas'ta gerici-faşist güçleri kullandılar. Bu ne ilk ne de sondu.
Yıllardır kullandıkları bir maşa olmaktan başka hiçbir fonksiyonları olmadı tarih boyunca.
1955'deki 6/7 Eylül, Maraş, Malatya, Isparta, Elazığ, Çorum ve Madımak'da olduğu gibi.
Öfkemizin, kinimizin yanlış hedeflerde erişmesi için hep öne böyle maşaları sürdüler. Devlet sanki bu işin içinde değilmiş gibi davrandılar.
Yalandır.
Katliamı seyreden devletin ve onun güçlerinin baştan beri yaşanacaklardan haberleri vardı.
Bizi yakan ateşin gerçek kimliğini görmek ve aldanmamak sorumluluğundayız.
Sivas'ta tutuşan insanlıktı.
Sivas'ta insanlığın inanç, gelenekleri yok edilmek istendi. Bu geleneklerde zulme direnmek, zalime karşı isyan vardı.
Bu geleneklerde "zalime boyun eğmektense, onurlu bir ölümü yeğlerim" düşüncesi vardı.
Bunun için insanlık yakıldı Sivas'ta.
Nasıl ki, Çorum'da, Maraş'da, Gazi'de katledilen insanlıktı, Sivas'ta da tutuşturulan insanlıktı.
Susalım, biat edelim, zulme karşı isyan etmeyelim diye, korkup hakkımızı aramayalım diye yakıp katlettiler.
Susmak tümden ölmektir esasında.
Susan bir halk köleleşen bir halktır.
Susturamadıklarını, köleleştiremediklerini türlü metotlarla katleder, katlettirir faşizm.
Faşizm, bu ülkede zulme isyan eden Pir Sultanlar olmasın istiyor. Alevi, Sünni, Türk, Kürt, Laz, Çerkez her inanç ve milliyetten halkımızın bölünüp parçalanarak hak ve adalet arayışında örgütlenmemesini istiyor.
Alevisiyle, Sünniciyle birleşeceğiz zulme karşı, faşizme karşı.
Hepimizin Pir Sultan olma zamanıdır.
Ülkemizin içinde bulunduğu siyasi durum, halkımızın açlığa yoksulluğa, adaletsizliğe mahkûm edildiği dönemdir.
Dışarıyı teslim almak isteyen iktidar hapishanelerde zulüm politikasını devrimcileri teslim almak için uyguluyor...
Hapishanelerde yükselen adalet talebi, açlığa yatırılan bedenler adaletin, hakkın, hukukun yok olduğu bugün direnme hakkının savunulmasıdır.
Bir yanıyla da tarihseldir.
Ve bugünkü tarihsellik bize Pir Sultanları Hınzır paşalar karşısında savunma zamanı olduğunu gösteriyor.
Pir Sultan olmak; haksızlığın, zorbalığın karşısına dikilmektir. Zulmün karşısında "dönen dönsün ben dönmezem yolumdan" diyebilmektir.
Bizi yakanlara, bizi yakarak korkutamayacaklarını, tüketemeyeceklerini göstermektir Pir Sultan olmak.
"Pir Sultan ölür ölür dirilir" diyebilmektir.
Sivas'ın, alevlerinin yüreklerimizde hiç sönmediğini göstermek için, faşizme, emperyalizme, gerici yobazlara karşı mücadeleye devam etmek gerekiyor.
Çünkü bugün Pir Sultanların yolunda mücadele etmeye devam eden devrimciler var. Sivas’ın hesabı sadece her 2 Temmuz’da sokağa çıkmakla sorulamayacağı bilinmektedir. Sivas’ın hesabını hayatın her alanında vereceğimiz mücadele ve direnerek hak ve özgürlüklerimizi talep etmekten geçer. Nasıl ki bugün Türkiye ve Avrupa hapishanelerinde direnenler varsa aynı itikatla her alanda mücadele ederek haklarımızı ve taleplerimi almak için mücadeleyi sürdürmeliyiz. Ne Avrupa ülkelerinin meclislerinin Aleviliği tanınmasıyla ne de emperyalizmin söylemesiyle Aleviler üzerindeki baskıları, asimilasyon politikasını yok edemeyiz. Tek bir çözüm vardır Sivas’ın hesabını sormak için: DİRENMEK
Aleviler yüzyıllar boyu tüm baskılara rağmen, kimliklerini, inançlarını, kültürlerini yaşatabilmişlerse, bunu zulme karşı direnmelerine borçludurlar. İnançlarını o direniş içinde koruyup sürdürebildiler. Düzene biat etmiş olsalardı büyük ihtimaldir ki, Selçuklu'nun, Osmanlı'nın ve oligarşinin Sünnileştirme politikalarının altında yok olup, tarihten silinir giderlerdi. Anadolu'da Alevilik günümüze kadar gelebilmişse bunun arkasında nice direniş, nice kanlı katliam, yüz binlerce Alevinin kanı vardır. Bundan dolayı biz Alevilerin Madımak katliamının 29 yıldönümünde daha güçlü daha kararlı bir şekilde Madımak’da katledilen canlarımızı anmak için adalet talebimizi yenilemek için, katillerden hesap sormak için her yerde, hayatın her alanında mücadelemizi sürdürelim.! Direnenlerin yanında yer alalım!
Düzgün Doğan
Dogan Presse Agence